Kadere ve Kazaya İman

Ali Rıza Demircan 2022-06-08

Kadere ve Kazaya İman

İslâm Din’inin esaslarından biri Kader’e inanmaktır. Kaderin inanılması zarurî iman          esaslarından            biri    olduğunu    Peygamberimiz    şöyle açıklamaktadır:

“İman;  Allah’a,  O’nun  meleklerine,  kitablarına,   peygamberlerine   ve

Âhiret Günü’ne inanmandır.

Bir de kadere; onun hayrına ve şerrine iman etmendir.”1

 

Kadere iman bilgisi öğrenilmesi farz olan bilgilerdendir.

Kader ve Kaza nedir?

Kader ve ona bağlı olarak kaza nedir?

Kader  ve  kazayı  bütün  varlıklarla  ilgili  yönü  ile  insanın  iradeli işleri ile alakalı yönüne açıklık getirerek açıklamaya çalışacağız.

Kader evrendeki tüm varlıkları içine alan bir programdır.

Varlığını zatından alan ve yüce sıfatlarla vasıflı bir Rab olan Allah, varlıkların  halıkıdır.  Gezegenlerden  insanlara, hayvanlara ve bitkilere kadar her    bir       varlığı   bir      ölçü içinde        yaratan  Yüce  Allah,  Kur’ân-ı Kerim’de kader ile ilgili âyetlerde şöyle buyurur:

{“.. O’nun katında her bir varlık, miktar iledir.”

“Hiçbir varlık yoktur ki onun hazineleri bizim katımızda olmasın. Ama

biz onu bilinen bir kaderle (mikdarla) indiririz.”

 

“...  Allah   her  şeyi  yaratmış,   yarattığına   da  bir  düzen   takdir etmiştir.”

“Biz her şeyi bir kadere (bir plana ve bir düzene) göre yarattık.”}2

Kader kelimesinin isim, mastar ve fiil olarak kullanıldığı bu âyetlerin özü şudur:

Allah,  bütün  varlıkları  bir  düzen  içinde  yarattı.  Hayatiyetlerini sürdürecek genel ve özel nitelikte tabiî, rûhî ve sosyal kanunlar koydu. Sebep netice nizamını vazetti ve sürekli kıldı.

Yüce  Allah,  varlıkları  bir  düzen  içinde  yaratır ve  onlarla  ilgili tabiî,  rûhî  ve  sosyal  kanunları  koyar,  sebep-netice  ilişkilerini  vaz’ eder   de      yarattığı varlıklarda      vücuda gelecekleri     zamanları,  yerleri, sebepleri  ve  oluş  şekilleri  ile  bilmez  mi?  Bu  bilgi  onun  katında  bir program arz etmez mi?

Bütün klasik akâid kitaplarındaki kader ve  kazanın tarifi yukarıdaki suallerin cevabı vasfındadır ve şöyledir:

Kader; Allah’ın ezelden ebede (başlangıçsızlıktan sonsuzluğa) kadar var olmuş ve olacak bütün varlıkların vâki olmuş ve olacak bütün olayların zamanlarını     ve              mekânlarını       bilmesi,   dilemesi   ve  bir  düzen   içinde sınırlandırmasıdır...

Kaza  da  Allah’ın,  kader  programı  içindekileri   kader  planına  göre yaratmasıdır.

Kaderi  yukarıdaki  âyetler  ışığında  yorumlarsak  pek  tabii  ki;  genel olarak        tohum-bitkiye, sperma-döllenmeye,  ilaç-şifaya  ve  öldürücü  darbe ölüme kaderdir ve kadere iman bir yönüyle ilmin üzerinde kurulduğu sebep- netice ilişkilerine ve bu ilişkilerin sürekliliğine inanmadır.

Bir sahabinin:

–  Ya  Resulallah!  Duâlarla  şifa  talebinde  bulunmamız,  ilaçla  tedavi olmamız  ve  koruyucu  tedbirlerle  korunmamız  Allah’ın  bizim  hakkımızdaki kaderini      engeller        mi?  şeklindeki  sorusunu  Peygamberimiz   açıklamamıza kaynak olacak bir şekilde şöylece cevaplandırmıştır:

– Bunlar da Allah’ın kaderindendir.3

Kaderin açıklamaya çalıştığımız varlıklarla ilgili düzeni ve bu düzenin

sürekliliğini ifade eden yönünü aslında bütün insanlar kabul etmektedir.

Bütün ilmî çalışmalar da bu inanç ve kabul prensibine dayanmaktadır.

Haşa  Allah  (c.c)  yoksa  ve  yukarıda  açıklamaya  çalıştığımız  şekilde O’nun evrendeki varlıklar üzerinde cereyan eden kaderi ve kazası yoksa varlığına  ve  sürekliliğine  inandığımız  bu  tabii  kanunlar  nasıl  vücuda gelebilir ve geleceği de nasıl kuşatabilir?

Akıllara durgunluk veren bu ihtişamlı evren düzenini kader ve kazanın dışında bir yolla açıklamak mümkün müdür?

Kaderin   bütün   varlıkların   yaratılış   ve   düzeni   ile   ilgili   olan değindiğimiz yönü, aklın zarurî olarak kavrayacağı yönüdür.

Kader ve kazanın anlaşılması güç ve üzerinde tartışılması yasak olan yönü ise insanın hayatı ve sorumluluğu ile alakalı yönüdür.

Evet, kader ve kaza programı içinde yaşadığına göre insan niçin sorumlu olacaktır?

İnsan niçin sorumlu tutulacaktır

İnsanla  ilgili  kader programının önemli  bir  bölümünü  teşkil eden erkeklik-dişilik,        zeka-hamakat, güzellik     ve   çirkinlik  irademizin rolü olmaksızın           yaratılmıştır.  Ancak Hak ve  bâtıl  sözlerimiz,  iyi  ve kötü davranışlarımız, doğru  ve   eğri  işlerimiz irademizin      yön  vermesiyle yaratılmıştır.  İrade  hürriyeti  ile  yöneldiğimiz  sebep,  neticeye  kader olduğu için sorumluyuz.

Yukarıda Ehl-i Sünnet çizgisinde yaptığımız açıklamalardan sonrada konu

irdelenerek sorulabilir:

    Allah,  sonuç  olarak,  kâfir  veya  isyankâr  olacağını  ve  Cehennem’e gireceğini bildiği insanı niçin sorumlu tutacaktır?

Bu sualî “Allah bildiği için kul kâfir veya isyankâr olmaz. Kul kâfir veya isyankâr olacağı için Allah bu durumu ezelî ve ebedî bilgisi ile bilmekte   ve  kader             programı         içine almaktadır”       şeklinde cevaplandırabiliriz.             Ancak  aklı      ve    rûhu   tatmin      edebilecek  tek  cevap şudur:

“Allah dilediğini yapan hikmetli bir Rab dır. Niçin sorumlu tutacağını

yalnız O, bilir.”

 

* * *

 

İnsan sadece seçilen bu sual, cevap örneğinde değil, “Niçin böyledir, neden       şöyledir?”  şeklindeki  sebep  araştıran  bütün  suallerin  cevabında çıkmazdadır ve çare Yaradan’a teslim olmaktır.

Kaderin  Peygamberler tarafından  bile  bilinmeyecek  bu  yönü  üzerinde durulmaması içindir      ki   Peygamberimiz   kaderle   ilgili   tartışmaları yasaklamıştır.

“Ebû Hureyre (ra) anlatıyor:

Biz (sahabîler) kader konusunda karşılıklı olarak ileri-geri çelişkili ve çatışmalı bir şekilde konuşurken Allah’ın Resulü aramıza katıldı.

(Durumu  öğrenince)  öfkelendi.  Yanak  yumrularında  nar  meyvesi  ortaya çıkmışcasına yüzü kıpkırmızı kesildi.

(Böylesine öfke içinde iken de bizi) şöylece yerdi:

– Siz bu konuda tartışmakla mı emrolundunuz? Ben bu konuyu (açıklığa kavuşturmak) için mi size gönderildim.

Sizden önceki topluluklar(dan bazıları) kader konusundaki tartışmaları sebebi ile helâke uğradı.

Ben size bu konuda çekişmemeniz için sıkı sıkı emir verdim. Evet size

emir verdim. (Anlamıyor musunuz?)”

“(İyice biliniz ki;) kader mevzuunda ileri geri konuşan kişi Kıyâmet

Günü’nde sorguya çekilecektir...”4

Mü’minler!

a- Tabiat kanunlarının değişmeksizin devamı,

b- Kur’ân-ı Kerim’de ve Peygamberimizin hadislerinde vuku bulacakları bildirilen olayların vaki olması,

c- Bazı insanların gördüğü rüyaların aynen gerçekleşmesi,

d- Bilinen sebeplerine yapışılmasına rağmen bazen beklenen neticelerin bir türlü alınamaması ve daha niceleri kaderin varlığına delildir.

Ancak biz kadere Kur’ân ve Sünnet bildirdiği için inanırız.

Evet,   bizler   kader dairesi      içerisindeyiz.   Ne   var   ki   kaderin geleceğimizle   ilgili   bölümünü  yalnız   kader  senaryosunu   yazan  Allah bilmektedir.

      Vazifemiz,   Rabbimizin   ve   Peygamberimizin   emirleri   ve   yasakları doğrultusunda irademizi yönlendirmeye çalışmaktır.Biz vazifemizi yaparız. Karşılaştığımız üzücü sonuçları Kader-i İlâhî ile yorumlar; günahlarımıza keffaret       veya     derecemizin  yükselmesine  vesile  olacağı inancıyla kabul eder,       sabrederiz.   Sevindirici   sonuçları   da  İlâhî   kaderle   açıklar, mütevazı       olur    Allah’a  hamd  ederiz.Yaşadığımız  dönem  kadere  imanımızı tazelememiz gereken dönemdir.

Hutbemizi bir hadisle bitiriyorum:

“Kişi (şu) dört esasa inanmadıkça mü’min olamaz.

Allah’dan  başka  ibadet  olunacak  hiçbir  ilah  bulunmadığına,   benim Allah’ın           Hak   Düsturlarla   gönderilen   peygamberi   olduğuma   şehadet etmedikçe, ölüme ve ölümden sonra dirilişe inanmadıkça ve (bir de) kader iman etmedikçe...

(Evet bu dört esası kabul etmedikçe kişi mü’min olamaz.)”5

Anahtar Kelimeler :

Paylaş


Yorum Sayısı : 0